ELİF NİSA

ELİF NİSA

[email protected]

Adaletten Dönüp Tutkularına Uymak

30 Haziran 2020 - 23:13

Ey iman edenler! Kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutun… Adaletten dönüp tutkularınıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)

İnsan adaletli davranmanın zor olmadığını, tüm kararlarında her zaman adil davrandığını düşünebilir. Ancak vereceği adaletli bir karar sonucu anne babasının, kardeşi ya da bir yakının ve hatta kendisinin fiziksel ya da manevi bir sıkıntıya girme ihtimali olsa, bu kararı kolaylıkla verebilir mi? Sevdiği, ancak hata yapmış, doğru yoldan sapmış biri hakkında karar verirken de kolayca tarafsız, dürüst ve haktan yana olabilir mi?

Zor bir soru bu. Ancak kalbinde Allah sevgisi ve korkusu olan insan bilir ki Allah tüm yapıp ettiklerini, aklından geçen her düşünceyi, sinesinde sakladığı niyetini bilir. Allah'ın rızasını kazanmak için yaşayan insan, işte tüm o yapıp ettikleriyle, söylediği her sözle, Rabbinin, ahiret gününde kendisini yapayalnız sorgulayacağını ve tümünün karşılığını eksiksiz vereceğini bilir.

Allah rızası gözetilerek, Allah'tan korkarak sağlanan adalet gerçek adalettir. Adaletin gerçek anlamda uygulanabilmesi için, adaleti çıkarlarına tercih edebilecek üstün ahlâka gereksinim vardır. Bu, Allah'ın emrettiği ahlâktır. Kur’an ahlâkı insanlar arasında kesinlikle ayrım gözetmeden, yalnızca haktan yana, gerçek bir adaleti emreder. 

Kur’an ahlâkını yaşayan, içinde insanlık onuru taşıyan kişinin adalet anlayışında kişisel çıkarlar, dostluklar, arkadaşlıklar, akrabalıklar, insanların fiziksel farklılıkları asla etkili olmaz. Kararları yalnızca haktan ve doğrulardan yanadır. İnsan kendi çıkarlarından önce karşısındakini düşünmeli, kendisine bir zarar gelecek olsa bile hakkı ayakta tutmalı, adil olabilmelidir. Allah bunu emreder.

Bireylerinin, kendi nefislerinde Kur’an ahlâkını yaşadığı toplumlarda gerçek adalet ve güvenin hâkim olacağı çok açıktır. Gerçek anlamda adalet insanlar arasında hiçbir fark gözetmeden hepsini kapsayan; ırk, dil, din, yakınlık gibi ayrımlar gözetmeyen, güçlülerin değil haklıların üstün olduğu bir sistemdir. 

Yalnızca kan veya dostluk bağı olduğu için yakınların korunup-gözetilmesi, insanlarda huzursuzluk oluşturur, güvensiz bir ortam meydana getirir. Özellikle de yönetici konumundaki kişilerin bu yönde tavır sergilemeleri toplumda tahribat oluşturur. Bir ideolojiyi benimsemek, ideolojik körlüğe yol açmamalı. Adalet yapan insanın, kendi taraftarı olduğu düşüncenin hâkim olmasını hedeflemesi adalet anlayışının hâkim olmaması demektir.

Kur’an’da söz edilen adalet, yönetenlere tanınan bir hak değildir. Yönetenlerin, her hak sahibine hakkını verme sorumluğunu yüklendiği emanettir.

Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)

Adalet isteyen insan, öncelikle kendi nefsinde gerçek anlamda adil olmalı. Her durum ve koşulda güzel ahlâktan taviz vermemeyi fısıldayan vicdanını dinlemeli. Duygular, aklın ve vicdanın önüne geçmemeli. 

Mümin gücü hakta görür; güçlüyü kesin haklı görüp yanında saf tutmaz. Zalim adaleti gözetmeyip zulmünü artırdıkça kendi cehennemini genişletir. O halde;

Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz. (Hud Suresi, 113)

Zaman bencillik ve çıkarcılık değil hakkı arama ve batılı zail etmek için hakkı hâkim kılma yolunda, 'Allah'ın yardımcısı' olma zamanı. Dünyada hak arama telaşında olan insan, asıl ahirette Hak’kın karşısına çıktığında ne yapacağını düşünmeli. Adil olanları seven Allah’ın sevgisini yitirmekten içi titreyerek korkuyorsa, ‘O Gün’ü düşünerek hareket etmeli. Uyarıyor Rabbimiz;

"... Yaptıklarınızdan muhakkak sorumlu tutulacaksınız" (Nahl Suresi, 93)

Ki, ilâhi adalette zaman aşımı yoktur. Rabbinin nuruyla yerin parıldadığı, kitabın ortaya konduğu, peygamberlerin ve şahitlerin getirildiği, insanlar hakkında doğruluk ve adalet ölçüsüne göre hüküm verilip kimseye asla haksızlık edilmediği ve herkese yaptığının karşılığının tastamam ödendiği O Gün mutlaka tecelli edecektir.

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum