ELİF NİSA

ELİF NİSA

[email protected]

Küfrün Her Anı Acıdır

20 Eylül 2021 - 11:24

... Allah'ın indirdiği hakikati inkâr etmeleri ve böylece kendilerini kaptırdıkları şu (boş gurur) ne kötü! Onlar böylece Allah'tan gazap üstüne gazaba uğradılar. Ve o hakikati inkâr edenler için hazırlanmış alçaltıcı bir azap vardır. (Bakara Suresi, 90)

“Küfür” hakikati örtmektir. İmanın zıddıdır. Hakikati örtüp, hakkı kabul etmedikleri için Allah, kâfirlerin kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş, gözlerine de perde çekmiştir. Onlar artık inanmazlar. 

Kâfir önyargılıdır, kibir ve gururunun tutsağıdır. Gönlü hakikate kapalı, gözleri perdelidir. Allah’ın nurunu görmez, vahyini anlamaz. Küfürde inadı o derecedir ki uyarılardan etkilenmez. 

Fıtrat olarak Rabbini bilip tanımaya ve imana yatkın yaratılan insan, şeytanın telkinlerine ve nefsinin tutkularına aldandığı, dünya hayatını taparcasına çok sevip çekici süslerinin ardında hırsla koştuğu için sıkıntı içinde yaşar. Allah ona şahdamarından yakınken o en çok da kibri, gururu, büyüklenmesi sebebiyle yüz çevirir, inkâr eder, ruhu acı çeker ve bu yüzden henüz dünya hayatında azabı başlar. Kâfir için dünya gibi ahiret hayatının da her anı acıdır. 

Furkan Suresi'nde, “O, üzerinde bulunduğunuz şeyi elbette bilir ve O’na döndürülecekleri gün yaptıklarını kendilerine haber verilecektir. Allah her şeyi bilendir” buyrulur. O'na döndürüldüğümüz gün, dünya hayatındaki tüm konuşmalarımızı, davranışlarımızı ve görüntülerimizi içine alan bir ‘kitap’ verilir elimize. Bütün yapıp-ettiklerimiz bize gösterilir. O kitap küçük-büyük demeyip her şeyi sayıp döker. Kur’an bize bu durumu sık sık hatırlatarak, ahiret azabının rastgele ve sebepsiz değil dünyada yapıp-ettiklerimize göre olacağını haber verir.

İman edenlerin kitabı sağ ellerine, iman etmeyenlerin ise sol ellerine verilir. Kitabını sağ eline alan mutludur. Önünde ve sağ yanında ışık vardır. Cennet ehli olduğunu şiddetle umut eder. Zaten ölüm anında da canının ölüm melekleri tarafından güzellikle ve selamla alınmasından her şeyin zincirleme çok iyi gideceğini anlamıştır. İnsan ölüm anında canının yanacağını, korkacağını düşünür. Ancak Allah, ölüm şekli nasıl olursa olsun, samimi iman sahibine bu duyguları hissettirmez. Çünkü imtihanı bitmiştir ve artık zorluk, sıkıntı ve çilenin bir gereği yoktur. Ahirette de herhangi bir korku, ürperti, tedirginlik yaşamak iman sahibi için söz konusu değildir. 

Ancak tam aksine kâfirin yaşadığı her an sıkıntı, acı ve azaptır. Canının, yüzüne ve sırtına vurularak alınması, ahirete gidiş anı ayrı bir acıdır, yalanladığı, mümini kafirden, haklıyı haksızdan ayırma günü ayrı bir acıdır, cehennemin kenarında beklediği, orada dizüstü çökmüş halde bırakıldığı ve cennete götürülen müminlerin kurtuluş sevincini hissettiği an ayrı bir acıdır, mazeretinin kabul edilmemesi, sürüklenerek ve aşağılanarak yüzükoyun azaba götürülmesi apayrı bir acıdır. 

“İnkârcıların inkârlarına yönelik geçerli bir mazereti ya da haklı bir gerekçesi söz konusu değildir. Teklifin sahibi Allah her türlü yeter şartı sağlamış ve artık inanan da inanmayan da bir delil üzerine tercihini gerçekleştirmiştir. İnkârcılar da kendi iç dünyalarında inkârlarının kendi tercihleri olduğunun farkındadırlar. Bu farkındalığı dünyada ister ilan etsinler isterse gizlesinler hakikat değişmemektedir. Ahiret hayatında ise bu farkındalık artık bir itirafa dönüşecektir. Yalan söyleme, hakikatleri gizleme ya da bahane üretme imkânı kalmadığı için yalın gerçeklik net bir şekilde ortaya çıkacaktır.” (*)

“(O gün Allah, şöyle diyecektir:) “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi anlatan ve bu gününüzün gelip çatacağı hakkında sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” Onlar şöyle diyecekler: “Biz kendi aleyhimize şahitlik ederiz.” Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler. Bu (peygamberlerin gönderilmesi), Allah’ın, halkları habersizken ülkeleri haksız yere helâk etmeyeceği içindir.” (Enam Suresi, 130-131)

Sonunda kâfiri bekleyen, pişmanlık dolu, yüreklere tırmanan sonsuz bir acı ve sonsuz bir azaptır. Dünyada yaşanan hiçbir acı, kapıları sonsuza kadar kilitlenmiş o mekândakiyle mukayese bile edilemez. Her hücresi acı duyar insanın. Azabı beş duyusuyla yaşar. Gözleri en iğrenç görüntüleri görür, kulakları en iğrenç sesleri işitir, burnu en iğrenç kokuları alır, dili en iğrenç tatları tadar, derisi kavurucu azabı hisseder. Yok olmayı ister ancak ne ölür ne de dirilir.

En büyük acı da azabın bitmeyecek olduğunu bilmesidir. Sonsuza kadar ümitsizce acıyı yaşayacak olmasıdır. Bu acının ne bir benzeri ne de oradan çıkış için bir yol vardır.

İnkâr edip de kâfir olarak ölenler var ya Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üzerinedir. Onlar ebediyen lânet içinde kalırlar; onların ne azapları hafifletilir ne de gözetilirler. (Bakara Suresi, 161-162)


(*) Doç. Dr. Sinan Öge, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 40

YORUMLAR

  • 0 Yorum