ELİF NİSA

ELİF NİSA

[email protected]

Akıl

22 Nisan 2024 - 20:47

Birkaç gün önce bir sosyal paylaşım sitesinde eski bir arkadaşımın paylaşımı çıktı karşıma. İlhan Arsel'in caps olarak hazırlanmış bir sözüydü bu. Biz Türklerin, ‘şeriat bataklığı’na battıktan sonra akılcılık ve kadına saygı gibi güzel özelliklerimizi yitirdiğimiz gibi bir saçmalıktan bahsediyordu.

İslamofobik, daha doğrusu İslam düşmanı hezeyanlarına dayanak yapmaya çalıştığı uydurma ve zayıf rivayetleri kullanan, ayet ve hadislerin ilgi alanını değiştiren, başı ve sonuyla bağlantısını kopararak veya eksik ve ilaveli vererek ayet ve hadisleri çarpıtan, sahih olmayan hadisleri gerçekmiş gibi aktaran birinden şeriatın ne olduğunu öğrenmek de ne bileyim. Kur'an’ın tamamıdır şeriat, Allah'ın gösterdiği yol ve ahlâktır. Ki o ahlâkta kadın ve erkeğin hak ve özgürlükleri aynıdır. Keşke batsa o ‘bataklığa’ ve sığlarda çırpınmaktan kurtulup huzur bulsa insanlık.

Ayrıca onlarca ayetiyle imana giden yolda işlevsel akla ve onun önemine özel bir vurgu yapan Kur'an'ı akıl dışı gösterme çabası da boşadır. Kur'an pek çok ayetle insanlara akıllarını kullanmaları ve düşünmeleri yönünde çağrı yapar. İnsanlardan düşünmelerini istediği ise karşılaştıkları olayların nasıl ve neden olduğu konularıdır. Gerçek din de ancak bu düşünceden doğar.

Kur’an'a göre gerçek akıl ve iman doğrudan kalp ve vicdanla bağlantılıdır. Akıl vicdanın özelliklerine göre artıp-azalabilir.  İnsanın vicdanı güçlenir ve Allah korkusu arttığında, Rabbi ona "doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış verir. Allah’ın yaratması olan bu sır, “Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir” (Enfal Suresi, 29) ayetiyle haber verilir.

Allah korkusunu içinde taşımayan ve sakınmayan kişi bu ‘anlayış’tan yoksun olduğu için gerçek akla da sahip değildir. Kişi üstün zekâya sahip bir bilim adamı da olabilir; ancak incelediği şeylerin Yaratıcısını, gerçek sahibinin kim olduğunu kavrayacak vicdana ve akla sahip olmayabilir. İşte bu kişinin keşfettikleri onu, Rabbini değil, gururla kendisini yüceltmeye götürür ve hevâsını, nefsanî istek ve tutkularını ilah edinen bu kişiyi saptırır.

Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz? (Casiye Suresi, 23)

Kısacası; zekâyı az ya da çok, her insana verir Allah. Akıl ise başka; vicdanını kullanarak doğruyu yanlıştan ayırabilenlere Allah’ın bahşettiği ödüldür.

“Akıl, ilmin kaynağıdır. Şayet akıl olmasaydı cehaletin perdeleri aralanmaz ve pek çok husus anlaşılamazdı. Akıl, kendisini iyi kullanmayı bilen kimseleri, doğru yoldan ayrılmaktan engeller. O, bazen “hakem”, bazen de “hâkim” olarak, iyiye ve doğruya teşvik eder. Bu sebeple Peygamberimiz (asm), “Kendisine akıl bahşedilen kimse, kurtuluşa ermiştir.” (*) buyurmaktadır... Tabii, imanın yanı sıra bilginin, düşünmenin ve araştırmanın da olması gerekir. Bunlarla yoğrulmayan, mayalanmayan bir aklın üretmesi, gelişmesi mümkün değildir. Kur’ân-ı Kerîm’e ve sevgili Peygamberimizin hayatına baktığımızda, aklın, düşünmenin, öğrenmenin, araştırmanın, ne kadar önemli olduğunu ve bizlere emir ve tavsiye edildiğini çok açık olarak görürüz.”

Allah'ı "arkalarında unutuluvermiş bir şey" (Hud Suresi, 92) olarak kabul eden kişiler Allah'ın gücünü takdir edemedikleri için kıyametten ve hesap gününden de gaflettedirler. Ölümle toprak olmayacaklarını aksine gerçek hayatın başlayacağını, Allah huzurunda yapayalnız hesaba çekileceklerini düşünmezler. Onlar dünyadaki hayatlarını mümkün olduğunca istek ve tutkularını tatmin etmeye çalışır, O'nun yolundan farklı yollara saparlar. Kendileri gibi aciz birer kul olan insanları örnek alır, onların düşüncelerini mutlak doğru olarak görürler. Bu, akıl ve vicdandan kopmuş, körleşmiş, kapalı bir cahiliye sistemidir. İnanan insanın o sistemde yeri yoktur.

Allah’ı gerçekten seven ve O’ndan gerçek anlamda korkan insandan hiçbir zarar gelmez. İnanan insan akıllıdır, ferasetlidir, basiretlidir, sevgi doludur. Din zaten sevgidir, merhamettir, şefkattir, akılcılıktır, güvendir, huzurdur. Din tüm pozitif duyguların toplamıdır. Kur'an bize bunu anlatır. 

Akıllı insan çok iyi kavrar, anlar; Allah ona ilham eder, hissettirir. Zeki de olsa doğrulara karşı tepkisiz kalan kimseler, ayetlerde söz edilen körlük ve sağırlık nedeniyle kavrayış ve anlayışları yok olanlardır. Kaldı ki aklını kullanmayan insan, dini yaşayamaz. Aklın iptali gaflet halidir. Aklını kullanan insan Allah'ı inkâr edemez. Şüphesiz dünya üzerinde bir insanın yaratılmış olmasından ve Rabbini tanımasından daha önemli bir olay olamaz.

Ne kendi yaratılışımızda ne de özel yaratılışında hiçbir katkımız olmamış ve tüm detaylarıyla ince düzenlenmiş bir dünyada yaşıyoruz.  Bir gün gözümüzü açtık ve kendimizi sayısız nimet içerisinde bulduk. Görebiliyoruz, duyabiliyoruz, hissedebiliyoruz... Düşünüp akledelim. Çünkü;

"O, akıllarını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır." (Yunus Suresi, 100)

 

(*) https://www.ditib.de/



 

Elif E. Bayraktar


 

YORUMLAR

  • 0 Yorum